Her şeyin değişeceğini düşündüğüm başka bir ülkeye gitmenin heyecanını yaşadığım 2020 yılının şubat ayıydı. Biletimi alırken bile dil eğitim sürecimin farklı olacağını hissetmek adına biletimi 29 şubat tarihine almıştım. 4 yılda bir yaşanan bir günü ben 1 yılda 2 kere yaşamış olacaktım ve Amerika’daki dil eğitimim çok farklı olacaktı. Gerçekten de çok farklı oldu. Ben dil eğitimimi Amerika’nın belki de en güzel şehirlerinden birinde yapma fırsatı bulmuştum, Santa Barbara. Okyanusu, plajları, pembe gökyüzü, dağları… Her şeyi ile kusursuzdu. Santa Barbara’daki Kaplan Dil okulları da bir o kadar sıcak karşılamıştı beni. Ben 6 aylık bir dil eğitimi seçmiştim ve okulun sistemi olarak sabahtan kendi seviyene göre derslere girmen gerekiyordu öğleden sonra ise bazı opsiyonlu dersler vardı. Yazı stillini geliştirme, dilbilgisi tekrarı, Amerika tarihi ve güncel konular. Her şey çok güzel gidiyordu ta ki korona Amerika’da gerçek yüzünü gösterene kadar. Ben dil eğitimime sadece 2-3 hafta yüz yüze devam edebilmiştim ve gerçek süreç benim için ondan sonrasında başlamıştı. O ülkeye gittiğinizde sadece dilini değil kültürünü de yaşamak istersiniz. O ülkeye gelmiş farklı insanlarla konuşmayı, hayat hikayelerini dinlemeyi. Amerika bunun için çok güzel bir fırsattı. Sistem online’a döndükten sonra benim biraz motivasyonum düşmüştü ama hala umudum vardı temmuzda ağustosta sıcaklar olduğunda sayılar azalacaktı ve ben devam edebilecektim. Öyle olmadı tabi. Dil eğitimi için 6 aylık yurt dışına gelmiş biri için ülkeyi gezemeyecek olmak, birileri ile tanışamayacak olmak, asıl dili kullanman gereken yerlerde konuşamayacak olmak oldukça üzüntü vericiydi. Neyse ki bu motivasyon düşüklüğü ne yapacağını bilememe gibi durumlar benim için çok uzun süreli bir etkiye sahip olmadı. Mayıs ayından itibaren Amerika’ya geliş amacımın hangi dış etken olursa olsun dilimin gelişmesi temelli olduğunu kendime her gün hatırlattım. Bunun bana ne kazandırdığını düşünecek olursanız eğer her gün bu şartlar altında kendimi zorlayarak ve yapabileceğime inanarak ödevlerimi yapıyordum, derslerime katılıyordum. En büyük dezavantajı avantaja çevirdiğim nokta ise şuydu çoğu arkadaşım bu süreç içerisinde ülkelerine döndüler veya sadece katılması zorunlu olan derslere katıldılar. Ben bu durumu fırsat olarak görerek her gün sabahın 8.30’unda kalkarak opsiyonlu derslerin hepsine katılıyordum arkasından saat 10’da diğer opsiyonlu derslere ve öğleden sonra da ana derslerime. Sabahki derslere genelde kimse gelmediği için hocalarımla hep birebir ders yapıyordum. İstediğimiz konulardan konuşuyor, istediğim tarzlarda yazı yazıyor ve onu inceleyebiliyorduk. Hatta sırf Amerikan tarihi hakkında daha fazla bilgi almak istediğim için o dersi de koymuşlardı ve ülkenin sadece dili hakkında değil tarihi, müziği, yemeği hakkında da bilgi edinme fırsatım olabiliyordu. Üstelik bunu sadece Santa Barbara’daki hocalardan değil Kaliforniya’nın çeşitli şehirlerinde oturan hocalardan alabiliyordum. Hatta bir hocam Seattle’da oturuyordu. Diğer bir hocam Meksika’da yaşıyordu ama çalışmak için Amerika’ya gidip geliyordu. Düşünüyorum da korona olmasa ben onları tanıma fırsatı bulamayacaktım ve onlarla birebir ders yapamayacaktım. Bu baktığınızda aslında gerçekten çok büyük bir fırsattı. Sahip olduğum arkadaşlar az sayıda olsa da hala iletişimde kaldığım insanlar var ki bu da oldukça güzel bir etki. 2020’den anlamaya başladığımız ve hala anlamlandırmaya çalıştığımız şey her zaman dış etkenlerin bizi çok zorlayacağı ama asıl önemli olan şeyin bizim bu durumlar karşısında nasıl bir duruş göstereceğimiz oldu. Dilim gelişti mi belki %100 değil ama %80-%90 geliştiğini söyleyebilirim. Benim korona hikayem de bu şekilde oldu. 

[learn_press_profile]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir